• Muharrem Cem-Zeremonie

  • Muharrem Cem-Zeremonie

O GÜN

SİVAS YOLLARINDA SAZIM ÇALINIR
ÇAMLIBELLER BÖLÜK BÖLÜK BÖLÜNÜR
DOSTTAN AYRILMIŞAM BAĞIRIM DELİNİR
KATİP ARZUHALIM DOSTA BÖYLE YAZ

Günler öncesi hazırlıklar başlamıştı. Derin yerlerde alınan karar adım adım sahneleniyordu. Sivas Şeytanlara mezar olacaktı. Yerel gazeteler halkı kışkırtmak için alabildiğince yükleniyorlardı kentte yapılacak Pir Sultan Abtal etkinliklerine. Kahvelerde,
sokaklarda,camilerde, her yerde konuşuluyordu. Şeytanlar,kafirler Sivas’a geliyor haberini her yere ulaştırmak için adeta yarışıyorlardı birbiriyle.

Öğlen namazı için minareden yükselen ses halkı namaza çağırıyordu. Aslında hoporlerde yükselen ses, o gün daha gür ve heyecan doluydu. Sanki Cihada çağırıyor çoşkusu hissediliyordu. Olaydan haberli,habersiz insanlar ibadat için camilere yöneldiler. Abdestler alındı dualar içinde. Ayakkabılar çıkartılıp saf tutuldu müminlerin yanında. Mimberde uzun bir vaaz çekti hoca. Kafirlerin zındıkların ne işi var Sivas’ta? diye sordu müminlere. Din için cihadın önemi bir kez daha anlatıldı. Şehit olunca Cennetin nimetleri, Hüriler anlatıldı,Hac’ta şeytanı taşlamanın sevabıda. Namaza duruldu, dualar okundu. Sağa sola selam verildi. Melekler selamı aldı.Birbirinin yüzlerini göremiyorlardı. Cemal cemale değillerdi. Hocanın anlattıkları ruhlarını, yüreklerini sarmış adeta mest olmuşlardı. Tavır koymazlarsa büyük günaha girecekelerini düşündüler. Son duadan sonra ellerini sakallarına götürüp hep beraber derin bir amin dediler. Amin. Şeytan yok edilmeliydi. Çıktıklarında emre hazır durumdaydılar. Artık işe koyulmalıydılar. Heybetli,çoşkulu bir şekilde Madımak Oteli’ne yöneldiler. Toplandıkça güvenleri artı. Ne kadar çok müsliman var dedi içlerinden biri. Ne karışan, nede müdahele eden vardı ortalıkta onlardan başka. Derin yerlerde  verilen sözler doğruydu. Kendilerine dokunulmayacak,yaptıkları yanlarına kar kalacaktı. Sandelyeler masalar dışarı çıkartıldı. Hazırlıklıydılar. Benzini unutmamışlardı. Döktüler benzini , ateşe verdiler Oteli. Yangın büyüdü. Büyüyen yangın ateşiyle daha da narlandılar. Tekbir nidaları,sevinç çığlıkları dumana karışıp Ankara’ya ulaşıyordu. Ankara, Televizyon ekranlarını kızıla boyayan Sivas yangınından habersiz gibiydi. Belkide tatildeydiler. Gerçi Devletin başında bulunan adam baba gibi konuşmuş,” Göstericilerle güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyin” talimatını çoktan vermişti.

Yanan kömür değil insandı, insan etiydi. Kokusu dumana karışmış Televizyon ekranlarında insanların gözlerine, ordan yüreğine akıyordu derin bir sızıyla. İnsanlık çaresiz,insanlık bir kez daha teslim alınmıştı. Köşesinde vahşete bakarken büzülmüş,küçülmüş bedenlerin gözlerinde damlalar al yanağına düşmüş,midesi bulanmış kusmuştular.

O gün, her gün yüz kere canım kızım diyen baba, canım kızım diyemedi, oğlunun yüzüne,eşinin endamına bakamadı, utandı,utanıyordu. Hergün evladına , sana ölürüm diyen anne o kızıl alevlerden yükselen insan eti kokan kara dumanı görünce ölmüştü zatan. O gün Dede neneye sırtını dünmüş iki düşman gibiydiler. Kuşlar kanat çırpmıyor, rüzgar esmiyordu. Sular durmuş, bitkiler karaya bürünmüştü. Ayın şafkı sazın üstüne vurmamış, güneş buz kesilmişti o gün. Şair suskun,yazarı,sanatçısı suskun, işçisi gençi yaşlısı suskun.

Toplanarak 15.000’i buldular. Yıktılar, yaktılar. Şairin dediği gibi “Çocuklar gibi şendiler.” Din adına gazaları bitmiş, epeycede sevaba  girmiş,Cenneti, Hürileri garantilemişlerdi. Artık bu dünyadaki işsizlik,yolsuzluk,açlık,yoksulluk gibi dertleri kalmamıştı. Düşünmeye de değmezdi zaten. Şu kısacık insan ömürü geçici değilmi? Bize Ahiret hayatı lazım diye düşüniyordu, iki gencin omuzlarına çıkmış yakın yakın diye bağıran yoksulluktan kamburlaşmış beli, çekilmiş kollarını, karışmış sakallı adam.Gaza bitmişi. Artık yavaş yavaş evlerine dönmeye başladılar. İçeri girip oturduktlarında seslerinin kısıldığı, avuçlarının içinin sızladığını, ayaklarının ağrıdığını, dizlerinin yorgunluğunu fark ettiler. Nedendi, ne yapmışlardı, neredeydiler ? diye düşünmeden yatağa attılar kendilerin. O gece derin ve kesiksiz bir uykuya daldılar.

Güvendiği kimseler kalmamıştı. Ne askerlik yaptığı ordu, ne vergisini verdiği devlet. Ortalıkta kimsecikler yoktu.

Yüreklerinde sevda, yüreklerinde insanlık vardı, vicdan vardı. Elleride kalem vardı saz vardı. Aydınlıktan,barıştan,kardeşlikten yana dillerinde söz vardı. Vardı da. Kışlalı camileri, müminden askerleri, minareden süngüleri yoktu.

Metin MAT                                                                                                     Temmuz 2006
BAT Yönetim Kurulu